AHLAK…

İnsanın dünyaya gelir gelmez dış duyular aracılığıyla özel algılama durumlarını tecrübe etmeye başladığını ve bu duyuları doğal olarak onayladığını iddia eden Hutcheson, üstün duyuların, güzellik ve ahlâk duyusunun nesneleri olan güzellik ve erdemin ise daha sonra geliştiğini ifade eder.

Çocukların düşünmeye başlamaları ya da en azından orantı, benzerlik, duygulanımlar, mizaçlar üzerine düşündüklerini ya da onların delilleri olan dış eylemleri bildiklerini göstermeleri biraz zaman alır. Çocukların güzellik duyuları ile eylemlerinin ahlâki eylem duygularının tamamen eğitim ve öğretimin eseri olması gerektiği düşüncesinin sebebi de budur. Buna karşın, bir karakter ya da mizaç gözlemlenir gözlemlenmez onların doğa tarafından bir tat ya da ses gibi, bir haz fırsatı ya da bir onaylama nesnesi olarak oluşturulmuş olabilecekleri kolaylıkla anlaşılır. Fakat güzellik ve erdem duyularının oluşumu ve gelişiminin eğitim ve öğretimle doğrudan bir ilişkisi yoktur ve bu anlamda bunların eğitimle sonradan edinilmiş bir yetenek olduğu düşüncesi kesinlikle yanlış bir düşüncedir.

Bu çerçevede erdemin kaynağı insan doğasında doğuştan mevcut olan ve belli bir yaş olgunluğuyla belirginleşen ahlâk duyusudur.

Ahlâki iyiden bahseden bütün insanlar onun, kendisine sahip olma anlayışımıza karşı sevgi uyandırdığını kabul eder, hâlbuki doğal iyi öyle değildir. Bu konuda insanlar kendi yüreklerine danışmalıdır. Yoksa ahlâk duyusunun yönlendiriciliği olmaksızın insanlar, ev, toprak, bağ, bahçe vs… doğal iyiliklere sahip olmalarına rağmen dürüstlük, inanç, cömertlik, müşfiklik gibi onaylanan niteliklerden hiçbir çıkar beklentisi olmadığında bile bunlara sahip olmaları gerektiğine başka hiçbir şekilde ikna olamazlar. Burada asıl önemli olan insanın, ahlâki iyilik sahiplerine karşı sevgi ve takdir beslerken, doğal iyilik aidiyetlerinin tamamına karşı hiçbir sevgi beslemediği gibi sıklıkla kıskançlık ve nefret gibi duygulanımlar içinde olduğunun farkına varmasıdır. Benzer şekilde, hiçbir suretle insana zarar veremeyecek olsa da hainlik, gaddarlık, nankörlük gibi ahlaken kötü olarak kavranan herhangi bir nitelik, gözlemlendiği kişilere karşı nefreti artırır. Hâlbuki insan acı, ıstırap, sefalet, açlık, hastalık ve ölüm gibi doğal kötülüklerin ortaya çıkmasına sebep olanların pek çoğuna, bu doğal kötülüklerinden kaynaklanan külfetten mustarip olsa bile, içtenlikle sevgi, itibar ve şefkat gösterir.

Duyulabilir algıların herhangi birindeki haz, insana doğal iyinin ya da mutluluğun, sonrasında doğrudan doğruya “iyi” olarak adlandırılan bu hazzı uyandırmaya eğilimli bütün nesnelerin ilk idelerini verir. Doğrudan doğruya haz verici nesneleri sağlaması muhtemel nesneler de faydalı olarak adlandırılır ve insan ya bir çıkar amacıyla ya da öz-sevgi nedeniyle, her ikisi de olabilir, bunların peşine düşer. Haz duyusu fayda ya da çıkara önceliklidir ve onun temelidir. İnsan, çıkarına bağlı olarak nesnelerdeki hazzı (doğrudan) algılamaz fakat nesneler ya da eylemler faydalılıklarına bağlı olarak çıkardan ötürü peşinde koşulan ya da üstlenilmiş olandır. Çünkü onlardan haz alınır. Haz algısı gereklidir ve (onsuz) hiçbir şey insana faydalı ya da doğal bir şekilde iyi değildir. Fakat o, doğrudan ya da dolaylı hazzı üretme eğiliminde olan şeydir.

*

Ya doğru dürüst düşünmeli ya da hiç düşünmemeliyiz. İyi bir uykunun, tabiata yararlı bir uyuma sanatının bile kendimizi yarı düşünce haline kaptırmaktan, iyice yönetilmemiş, başıboş bırakılmış düşüncelerle gündüz düşlerine dalmaktan daha iyi olduğu söylenir. Kendini tanımak, iyimserlik kendine söz vermeyi ve kararlı olmayı gerektirir. Mutsuzluğun kapısını mutluluğa açacak anahtar da belki de böyle kararlı ve güçlü bir uykunun sabahında zihni dolaşıkların düğümünü çözer. Kendini tanımak, mutluluğun ilk kanunudur…
Mutluluk, öğrenilmesi ve öğretilmesi mümkün ve kat’i surette gerekli olan birşeydir. mutlu olmayı öğrenmeliyiz ve başkalarına ki özellikle çocuklarımıza öğretmeliyiz. mutluluk bir bilgi ve bilgeliktir. A’na göre değişen değil tüm zamanı kapsayan bir mutluluk olmalı bu.

*

“Bir saat adalet, yetmiş sene nafile ibadetten hayırlıdır!” Hz. Muhammed SAV.
el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 58, 1721.

2016-12-04 17:47:38

ADEM KARA hakkında

Yeni-Yakınçağ Tarihi Osmanlı Kent Hayatı, Osmanlıda Yenileşme Hareketleri, Osmanlı Devlerinde Sosyal Yapı ve Göçler, Halkevleri...
Bu yazı Köşe Yazısı kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın