ULUSAL EGEMENLİK…

“Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de dayanağı ulusal egemenliktir.” der Mustafa Kemal ATATÜRK…

  Ulusal egemenlik ya da milli hakimiyet, devletin gücü olan egemenliğin doğrudan doğruya ulusa ait olmasıdır. Milli egemenlik, ulus egemenliği ya da hakimiyeti milliye olarak da adlandırılır.

  Ulusal egemenliğin var olduğu devletlerde, kurucu ve yönetici güç bazı kişilerde ya da belli gruplarda değil halktadır. Ulusal egemenliğin en önemli göstergelerinden biri meclis ve onu oluşturan demokratik seçimlerdir. Uluslar bu sayede kendi egemenliklerini oluşturabilirler.

  Ama biliyorsunuz kıymetli dostlar Nutuk bir öğütle biter. Gençliğe Hitabe! Ne der orada?

  “Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!

….

  Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Evet duvarlarda asılı görmeye alışık olduğumuz ve hep aklımızda olması ezbere bilmek ve farkında olmamız gereken bugünleri o yıllardan görmüş devletimizin kurucusunun bize mirasıdır bu…

  Mustafa Kemal Atatürk’ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde yaptığı konuşmada hepimizce bilinmesi gereken bir metin diye düşünüyorum.

  “Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun.

  Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kuran’daki manası açık olan ayetlerdir.

 İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir.

  Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak’tır.

 …

 Efendiler;

 Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır . Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır.

 Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir.

 …

Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber’in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması!…”

  Ulusal egemenlik kavramını en iyi öğreneceğimiz sözlerin altında imzası olan kişi Mustafa Kemal’dir. İyi okuyalım onu… bugün varsın iptal edilsin kutlamalar, sindirilmeye çalışılsın değerlerimiz, keyfimiz… biz biliyoruz ki dönmeyiz yolumuzdan!

2016-04-25 13:14:35

ADEM KARA hakkında

Yeni-Yakınçağ Tarihi Osmanlı Kent Hayatı, Osmanlıda Yenileşme Hareketleri, Osmanlı Devlerinde Sosyal Yapı ve Göçler, Halkevleri...
Bu yazı Köşe Yazısı kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın