“Cehennem’in en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.” diyor Dan Brown cehennem adlı eserinde.

Tarihimiz yirminci yüzyılın başında aslında çok fazlası ile gördü bu insiatifi. Karanlığın boğduğu, işgale uğramış bir vatan haritası karşısında bunu kabule yanaşmayan Mustafa Kemal Atatürk’ün kadrosu ile birlikte aldığı insiatiften bahsediyorum evet.

Bunu bugün için yok hükmünde görme çabasını algılayan var mı bilmiyorum ama ben asla algılamayacağım bunu.

Vakti ile Serv’i önümüze koyanların ve altına imza atıp hesaplarını gerçekleştirmek adına zafer sarhoşu devletlerin geçen bir asra yakın zaman halen bu hesapları beklentileri gibi sanırım vaktiyle misak-ı milli ile çizilen sınırlarımız için verilen mücadeleyi yok saymak.

Bizim bugün sınır ötesi taleplerimiz de anlaşılabilir pekala ama diğerlerinin cümleleri de o zaman kabul telakkisini hakeden bir eylem olmaz mı?

Yurtta sulh Cihanda sulh fikrini sanırım algıdan da uzaklaştık. Komşularımızda var olan mevcut durumun ikili ilişkilerimizden tutunda ticaretten sosyal hayata devletimiz için yarattığı sarsıntı acaba farkındalık yaratmıyor mu?

Artık toplumda cinnet boyutuna gelmiş şaşkınlık yaratan sapkın ruhlu fertlerle yaşamak kendimizden dahi emin olamadığımız bir çevrede yaşamanın ağırlığı üzerimizde maalesef.

Çocuk gelinleri yada küçük yaşta cinsel tacizlerinden dert yakınırken geldiğimiz gün itibariyle bebek tacizlerinden bahseden bir iğrenç zamanda nefes almak zorunda olmak.

Korku kültürü, bireylerin korku ve endişe hissiyle hareket etmeye zorlandıkları bir toplumsal veya kurumsal ortamı ifade eder. Bu ortamda insanlar, ceza, dışlanma veya itibar kaybı korkusuyla yaşar ve bu da bireysel ve toplumsal gelişimi olumsuz etkileyebilir. Korku kültürü, genellikle otoriter sistemlerde, hiyerarşik yapılarda ve kontrol odaklı topluluklarda ortaya çıkar. Aşağıdaki belirtiler, korku kültürünün yaygın olduğu ortamlarda sıkça görülür.

  • Baskı ve Tehdit: Bireyler, yanlış yapmaktan korkarak yaşar ve eleştirilmeye karşı çekingen hale gelir.
  • Otoriteye Bağlılık: Bireylerin kendi kararlarını verememesi ve sadece emirleri uygulamaya alışması.
  • Yenilik ve Yaratıcılık Eksikliği: Bireyler risk almaktan korktuğu için yeni fikirler geliştiremez.
  • Manipülasyon ve Dedikodu: Açık iletimin engellendiği ortamlarda dedikodu ve arka plan manipülasyonu artar.

Korku kültürü, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal ve kurumsal yapıları da olumsuz etkiler.

  1. Toplumsal Boyutta Etkiler
    • Baskı Altında Yaşayan Bireyler: Toplumun geneli korku içinde yaşadığında bireyler, pasif hale gelir ve sosyo-politik gelişmelere katılmaz.
    • Demokrasi ve İfade Özgürlüğü Zarar Görür: Baskının yoğun olduğu toplumlarda eleştirisel düşünme zayıflar ve medya özgürlüğü tehdit altına girer.
  2. Kurumsal Boyutta Etkiler
    • Düşük Motivasyon ve Verimsizlik: İş yerlerinde korkuya dayalı bir yönetim anlayışı, çalışan motivasyonunu düşürür ve verimliliği azaltır.
    • Yaratıcılığın Engellenmesi: Yenilik ve girişimcilik ruhu kaybolur, bu da kurumların rekabet gücünü azaltır.

Korku kültüründen kurtulmak için bireylerin, kurumların ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bunun için bazı öneriler şunlardır:

  • Açık ve Diyalog Temelli İletişim: Eleştiriye açık, saygılı ve yapıcı bir iletişim ortamı oluşturulmalıdır.
  • Demokratik Yönetim Anlayışı Benimsenmeli: Kararlar, katılımcı bir şekilde alınmalı ve şeffaflık artırılmalıdır.
  • Bireylerin Kendi Haklarını Savunmaları Desteklenmeli: Eleştirisel düşünme geliştirilmeli ve bireyler haklarını savunmaya teşvik edilmelidir.
  • Eğitim ve Farkındalık Programları: Hem kurumsal hem de toplumsal seviyede bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.

Korku kültürü ve baskı, bireylerin psikolojisinden kurumsal verimliliğe ve toplumun demokratik yapısına kadar geniş bir etki alanına sahiptir. Baskının azaltıldığı ve özgür düşüncenin teşvik edildiği ortamlar, daha yaratıcı, verimli ve gelişim odaklı bir topluma katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, korku kültürü yerine güvene dayalı bir sistem oluşturmak büyük önem taşımaktadır.

Açarak o mübarek ağızlarınızı köprüte köprüte kin kusmayın, bölmeyin, ayrımcılık yapmayalım. Daha yaşanır bir memleket tasavvurunu bu kadar zorlaştırmaya çalışmayın.

 Küfür içinde olmak, bedenden büyük elbise giymek olmuyor işte. Ortak olmak istemediğimiz yarınların bekçiliği olmamalı hesabımız… 

Endişe büyük. Ve insiatif almak gerekir ve bunu toplumda yapması gereken örgütlenmelere büyük görev düşse de sanırım korku kültürünün hakim olduğu bir iklimde ne kadar mümkün bilmiyorum.

Güncelleme : 2016-10-23 19:03:02

By ADEM KARA

Yeni-Yakınçağ Tarihi Osmanlı Kent Hayatı, Osmanlıda Yenileşme Hareketleri, Osmanlı Devlerinde Sosyal Yapı ve Göçler, Halkevleri...

Bir yanıt yazın

Scroll Up